Harput’ta hakkında Üryân Baba ya da Tesbîh Baba diye anılan Muhammed ibni Ömer Hazretleri’nin kabr-i şerîfi
Harput’un
Alaca Mescid Mahallesi’nde bir evde oturan Hacı Ali nâmındaki bir zat, bir gece
bir rüyâ görür! Rüyâsında Üç Lüleli Çeşme’nin önünde dururken caddeden bir
devecinin, yuları elinde olduğu halde bir deve ile kendine doğru geldiğini fark
eder. Daha sonra Hacı Ali’yi deveye bindirerek Üryân Baba’nın bulunduğu yere
bıraktığını, sonra da gözden kaybolduğunu görür. Bu rüyânın birkaç gece ayniyle
tekrarlanması Hacı Ali’yi hayretler içerisinde bırakmış ise de korkusundan
derdini kimseye açamamıştır.
Nihâyet bir
arefe günü kazma kürekle oğlu Süleyman’ı da yanına alarak Üryân Baba semtindeki
âile mezarlığına giderler. Harap ve düzeltilmesi gereken mezarları tamir
ettikten sonra Hacı Ali, oğluna: “Evlâdım! Üç gecedir rüyâmda bir deveci beni
Üç Lüleli Çeşme’nin önünde devesine bindirerek tam şuracığa getirip indiriyor
ve gözümün önünde kayboluyor. Gel kazalım bakalım! Buradan ne çıkacak?” demesi
üzerine Süleyman kazmaya sarılıyor ve bir taraftan kazıyor, bir taraftan da
küreği ile toprağı atıyor. Çukur bir buçuk metre kadar derinleşince bir delik
açılıyor. Deliği genişletiyorlar. Ortaya
bir lahit çıkıyor.
Lahidin
içerisinde bütün vaziyette çürümemiş ve bozulmamış bir cesedin bulunduğunu,
yanında çok eski devirlere ait bir deste ok olduğunu ve bu okların yalnız ahşap
kısımlarının çürüdüğünü, demir kısımlarının ise sapa sağlam kaldığını
görüyorlar. Üzerini muvakkatan (geçici olarak) kapatarak şehre dönünce hâdiseyi
müftüye ve şehrin büyüklerine haber veriyorlar. Tetkik neticesinde bu zâtın mücâhit
ve aynı zamanda mazınneden (büyük ermişlerden) bir kimse olduğuna hükmedilerek
bir mescid ve bir de sıbyân mektebi yaptırılıyor. Lahidin içerisindeki
hüviyetine ait bir şey bulamadığı için kendisine “Üryân Baba” deniliyor. Bu
makam o günden beri ziyaretgâhdır.”