İşte Size Nureddin Yıldız’ın
Görüşünün Selefî/Vehhâbî İ’tikâdından Farklı Olmadığını Mâturîdî ve Eş’arîleri
Ehli Sünnet Dışı Bid’at Fırkalardan Saydığını İspat Eden Konuşması.
Nureddin Yıldız'ın bu
konuşmasında geçen “Bid’at mezhepler” sözü Ehli Sünnet dışı 72 fırka hakkında
kullanılır. Mâturîdî ve Eş’arî ise Ehli Sünnet’in yekününü temsil etmektedir.
Bugün 2 milyara yakın müslümandan Hanefî mezhebine mensup olan 1 milyara yakın
insan İmam Mâturîdî Hazretlerinin i’tikâdı üzeredir, geri kalan Şâfi’î, Mâlikî
ve Hanbelî mezhepleri de Ebu’l-Hasen el-Eş’arî Hazretlerinin İ’tikâdı üzeredir.
Selefî/Vehhâbî inancında olan ise 2 milyara yakın Müslüman arasında ancak
Körfez ülkeleri ve Avrupa’da bulunanlar hesaba katıldığında 100 milyonu dahî
geçememektedir.
Rasûlüllâh Sallallâhu ‘Aleyhi ve
Sellem "Allah benim ümmetimi dalâlet üzere birleştirmez, (bâtıl ve
bozuk inançta bir araya getirmez)" (Tirmizî, es-Sünen, Fiten:7, rakam:
2167, 4/466) buyurduğuna göre 100 milyon kadar Selefî/Vehhâbî inancında
olana karşı bir buçuk milyar Mâturîdî ve Eş’arî İ’tikâdında olan Müslümanın
dalalet üzere olduğu düşünülemez. Hadîs-i Şerîf'te "Dâimâ sevâd-ı
a’zamı takip edin” (İbni Mâce, es-Sünen, rakam: 3950, 2/1303;
Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, rakam: 18450, 30/392; el-Mervezî, es-Sünne, rakam:
55, sh: 22; et-Taberânî, Müsnedü'ş-Şâmiyyîn, rakam: 2069, 3/196; İbnü Batta,
el-İbânetü'l-kübrâ, rakam: 118, 1/288; el-Lâlikâî, Şerh-u Usûl-i İ'tikâd-i
Ehli's-Sünne, rakam: 153, 1/117) buyuruluyor, yani “Ümmetimden en büyük
karaltı ve cemaat hangi inanç üzere ise ondan ayrılmayın" buyuruyor. Çünkü
bu ümmetin ekseriyetinin doğru yolda olacağı garantilenmiştir. Hal böyleyken
İmam Gazâlî gibi Ehli Sünnet’in en büyük hucceti olan hatta İslam'ın hucceti
sayılan ve Eş’arî i’tikâdı üzere olan bir zât için “Ölümüne yakın bid’at
fırkalarını -yani Mâturîdî ve Eş’arî’yi- terkederek Ehli Sünnet’e döndü"
demek; onun hayatı boyunca yanlış i’tikatta olduğunu ve Ehli Sünnet dışı fikirlere
sahip olduğunu, ölümüne bir hafta kala doğru yola döndüğünü, geriye bıraktığı
bütün eserlerinin bu durumda Ehli Sünnet dışında yazılmış olduğunu iddia etmek
olur ki buna hiçbir aklıselim sahibi inanamaz.
Vehhâbîler bu işi Ebu’l-Hasen
el-Eş’arî hakkında da yapmışlardır. Birçok Selefî kimse kitaplarında İmam
Eş’arî’nin ölümüne yakın Ehli Sünnet’e döndüğünü söylemişlerdir, yâni Selefî
olduğunu iddiâ etmişlerdir. Halbuki İmam Eş’arî i’tikatta imamdır, ölümüne
kadar milleti davet ettiği yolun Ehli Sünnet’in dışında olduğuna ve ölümüne
yakın Selefîlerin inancına döndüğüne inanmak; İmam Eş’arî’den sonra günümüze
kadar gelen 1100 senelik zaman zarfındaki bütün Ehli Sünnet âlimlerinin ‘İmam
Eş’arî’nin yanlış inançlar üzere olduğunu anlayamadıklarını ve böylece bütün
ulemanın bu yanlışları bize naklettiğini’ ifade etmek olur ki bunu İbn-i
Teymiyye bile söylememiştir.
Ancak Şîîlerin "Mevlânâ
bizden, Yunus Emre bizden, Hacı Bektaş bizden" diyerek Ehli Sünnet
büyüklerini sahiplenmeleri gibi Vehhâbîlerin de İmam Tahâvî, İmam Eş’arî ve
İmam Gazâlî gibi Ehli Sünnet büyüklerini reddedemeyince onların da -ne
hikmetse- hep ölümlerine yakın döndüklerini, tabii bunun da kendilerinden başka
şâhidi olmadığını söylemişlerdir ki bu sözlere asla itibar edilemez.
Nureddin Yıldız'ın bu sözünde
geçen “İlcâmü’l-‘Avâm ‘an ‘ılmi’l-Kelâm" kitabı asla Mâturîdî ve
Eş’arî’yi reddetmemektedir. İçeriğinde bu konuda sadece “Müteşâbih âyetleri
te’vîl etmemek lazım, bu husustaki bilgiyi Allâh'a havâle etmek lazım” görüşü
bulunmaktadır ki bu zaten Mâturîdî’de de Eş’arî’de de en selâmetli yol olarak
beyan edilen yoldur. Üstelik o eserde Allâh-u Te‘âlâ'nın cisim sıfatlarından,
mekandan, intikal’den münezzeh olduğu, yani Nureddin Yıldız’ın doğru kabul
ettiği gibi Allâh-u Te‘âlâ'nın gökte olduğunu söylemenin îmânı tehlikeye
sokacağı açıklanmıştır. (İmam Gazâlî, İlcâmü’l-‘Avâm ‘an ‘ılmi’l-Kelâm, sh:
50-51, 54-55)
Dolayısıyla Gazâlî’nin bu beyanı
yeni söylenen bir şey olmayıp İmam Gazâlî'nin de önceden bilmediği ve
reddettiği bir şey değildir. En selâmetli yol; “Müteşâbih âyetlere ve sıfat
hadislerine mânâ vermemek ve bu husustaki bilgiyi Allâh-u Te‘âlâ'ya havâle
etmektir.” Biz bunu zaten senelerdir sohbetlerde söylemekteyiz. Ancak bir
te’vîl yapılacaksa o zaman o te’vîl muhkem âyetlerle çelişmeyecek ve Allâh-u
Te‘âlâ'nın sıfatlarına ve tenzîhine zıt düşmeyecek şekilde yapılmalıdır.
Dolayısıyla istivâyı; “hâkimiyet ve yönetim” olarak te’vîl edebilirsiniz ama
oturmak ve yerleşmek olarak te’vîl edemezsiniz.
Nureddin Yıldız bu konuşmasında
İmam Gazâlî'nin, İmam Mâlik’in mezhebine döndüğünü savunuyor. Hâlbuki İmam
Mâlik: “İstivâ ma’lum, keyfiyet ğayr-i ma’kûl” (İmam Mâlik,
el-Muvatta, 1/253; Kâzî 'Iyâz, Tertîbü'l-medârik ve takrîbü'l-mesâlik, 2/39)
demiştir. Böylece o: "İstivânın lügat mânâlarından birinin “yerleşme”
anlamında olduğu bellidir. Fakat Allâh-u Te‘âlâ hakkında bu mânâ anlaşılabilir
ve kabul edilebilir bir şey değildir. Dolayısıyla “Buna böylece inanıp mânâ
vermemek gerekir” demiştir ki biz de zaten aynı görüşteyiz.
Zaten İmam Gazâlî’nin, İmam
Mâlik’in mezhebine de dönse Allâh-u Te‘âlâ’ya oturma, yerleşme ve ‘Arş’ı mekân
tutma gibi sıfatlar isnâd etmesi asla düşünülemez. Nureddin Yıldız'ın bu
videoda geçen "İmam Gazâlî, Selefî akîde üzere öldü" sözünün mânâsı;
“Vehhâbî inancı üzere öldü” demektir ki bunu asla kabul edemeyiz, ancak bir
iftira olarak düşünebiliriz. Ayrıca bu söz, Mâturîdî ve Eş‘arî’leri -yani
bugünkü 2 milyara yakın Müslümanın 1.4 milyonunu- bid’at ehli ve Ehli Sünnet
dışı saymak anlamına geleceğinden dolayı kesinlikle reddedilmiştir.
Şu bilinsin ki; bu video,
Nureddin Yıldız’ın görüşlerinin Selefîlerin inancından farklı olmadığının ve
bizim gibi Mâturîdî ve Eş’arî akidesine mensup genel manada 1,5 milyar
Müslümanı Ehli Sünnet dışı bid’at fırkalardan kabul ettiğinin açık bir
beyanıdır.
Dolayısıyla yalan yanlış verdiği
fetvâlarına reddiyeler yapmaya bugüne kadar ihtiyaç duymadıysak da i’tikâdî
konuda ki böyle büyük yanlışları ve ümmetin neredeyse tamamını bid’at ehli ve
Ehli Sünnet dışı saymasını, İmam Gazâlî’lerin bile doğru inancı ölürken
bulduğunu iddiâ edecek kadar ileri giderek ümmetin bütün değerlerini, İhyâ-i
‘ulûmi’d-dîn gibi bütün eserleri bid’at ehlinin görüşleri olarak göstermesine
artık dayanacak halimiz kalmamıştır.
Bu hususu evvelce de beyan
ettiysek de onun bâzı sevenleri bu işlerin önemini anlayamamış ve bizi “Hoca
niye böyle reddiye yapıyor” diye yadırgamışlardır. Ancak onun bu sözlerini
dinlerlerse bu görüşün, “Allah göktedir ve Arş’a oturmuştur şeklinde inanmayan
tüm Müslümanlar Ehli Sünnet dışıdır” diyen Vehhâbîlerin görüşünden hiçbir farkı
olmadığını çok iyi anlayacaklardır.
Artık Allâh'ın saptırdığını
hidâyet edecek bir güç yoktur, bizim üzerimize düşen hakkı beyandır, biz de bu
vazîfeyi îfâ ederek bu mesuliyetten kurtulduğumuzu düşünüyoruz. Sizler de bu
yazı ve bilgiyi insanlara tebliğ ederek yeni bir yanlış ve bâtıla yönelmemeleri
ve yıllar önce İslamoğlu'na yaptığımız uyarı bugün daha iyi anlaşıldığı gibi
yıllar sonra çok büyük zaiyatlardan sonra kendilerinin yanlış içinde
olduklarını anlayıp pişman olmamaları için bu yazıyı Ehli Sünneti müdafaa
niyetiyle herkesle paylaşın.
Artık üzerimize düşen aklımızı
kullanmak, iyice düşünmek ve bütün insanları bu hususta uyarmaktır. Selam
hidâyete tâbi olanlar üzerine olsun. Rabbim hidayetten sonra kalplerimizi
kaydırmasın. Âmîn!