MENÜ

RESÂİL-İ AHMEDİYYE

Sahîhu'l-Buhârî
Sahîhu'l-Buhârî

Bütün hamdler hamde lâyık yegâne Zât olup Kur’ân-ı Kerîm’inde Rasûl-ü Zîşân’ı hakkında:

﴿ وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ + اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰىۙ ﴾

“O nefsânî bir arzudan dolayı konuşmaz. O(nun söyledikleri), ancak (Allâh-u Te‘âlâ tarafından Cebrâîl (Aleyhisselâm) vâsıtasıyla kendisine) vahyedilmekte olan bir vahiydir.” (en-Necm Sûresi:3-4) buyuran Allâh-u Te‘âlâ’ya mahsustur.

Sınırsız salât-ü selâmlar Ebû Bekre (Radıyallâhu Anh)dan  mervî olan Vedâ Haccı’ndaki hutbesinin sonunda:

عَنْ أَب۪ي بَكْرَةَ رَضِيَ اللّٰهُ تَعَالٰى عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ تَعَالٰى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «لِيُبَلِّغِ الشَّاهِدُ الْغَائِبَ، فَإِنَّ الشَّاهِدَ عَسٰى أَنْ يُبَلِّغَ مَنْ هُوَ أَوْعٰى لَهُ مِنْهُ.»

“Burada hâzır bulunan(lar sözlerimi) burada olmayan(lar)a ulaştırsın. Zîrâ (burada) hâzır olan kişinin bunu daha iyi anlayan birine teblîğ etmesi (ulaştırması) umulur.” (el-Buhârî, es-Sahîh, el-‘Ilim:9, rakam:67, 1/37) buyuran Rasûlüllâh (Sallellâhu Aleyhi ve Sellem)e, Ehl-i Beyti’ne ve tüm sahâbesinin üzerine olsun.

“Sahîh-i Buhârî”nin İlk Matbû Baskıları

“Sahîh-i Buhârî” İslâm tarihi boyunca üzerinde en çok çalışılan eserlerden biri olmuştur.

Kâtip Çelebi (Rahimehullâh), İmâm-ı Buhârî (Rahimehullâh)ın “Sahîh”i üzerine şerh, hâşiye, ta‘lik, ihtisâr ve benzeri türden yapılmış 80’den fazla çalışmanın ismini vermektedir. Günümüzde yapılan yeni bir araştırmaya göre de “Sahîh-i Buhârî” hakkında muhtelif türde gerçekleştirilen çalışmaların sayısı yaklaşık beş yüzü bulmaktadır.

Bu şâheserin bu kadar ilgi görmesinde hiç şüphesiz İmâm-ı Buhârî (Rahimehullâh)ın, hadisleri kabulde gösterdiği hassâsiyet, tertîb ve tasnifteki muvaffakiyeti yanısıra İmâm-ı Buhârî (Rahimehullâh)ın ihlâs ve samîmiyetinin de önemli tesiri olmuştur.

Öne çıkan bu ve benzeri özellikleri sebebiyle “Sahîh-i Buhârî” zaman içinde Allâh-u Te‘âlâ’nın kitabından sonra en sahîh kitap olarak bilcümle ulemâ nezdinde genel bir kabûle mazhar olmuştur.

“Sahîh-i Buhârî” târih boyunca birçok kere yazılmış, özellikle matbaanın İslâm dünyâsında yaygınlaşmaya başlaması ile birlikte mahtût nüshalar (yazma hâldeki çalışmalar) matbû neşirlere dönüşmüş ve ortaya birçok “Sahîh-i Buhârî” metni çıkmıştır.

Bunlar arasında dünyâ üzerindeki tam metinli ilk matbû nüsha kabul edilen Hindistanlı âlim Ahmed Alî es-Sehârenpûrî (Rahimehullâh)ın (ö. 1880) Delhi’de yaptığı 1851-1853 târihli hâşiyeli neşri ile Sultân 2.Abdülhamîd Hân’ın masrafını kendi özel hazînesinden karşılamak sûretiyle 1893-1895’te Mısır’da yaptırdığı “Sahîh-i Buhârî” neşri öne çıkmaktadır.

Sultân 2.Abdülhamîd Hân Neşri’nin Özellikleri

“Sahîh-i Buhârî”nin en ilmî neşirlerinden birini teşkil eden Sultân 2.Abdülhamîd Hân neşri birçok yönden emsallerine üstünlük arz etmektedir. Neşrin en önemli özelliği “Sahîh-i Buhârî”nin günümüze ulaşan en güvenilir ve ayrıntılı nüshası olan Yûnînî (Rahimehullâh)ın nüshasını esas almasıdır.

“Sahîh-i Buhârî”nin yeni bir baskısını yapma fikrinin nasıl ortaya çıktığı belli olmamakla birlikte Sultân 2.Abdülhamîd Hân (Aleyhi’r-Rahmeti ve’l-Ğufrân)ın 1311 (1893) yılında bu yeni neşir için emir verdiği ve bu neşrin başta Yûnînî nüshası olmak üzere diğer mûteber nüshalara dayanılarak yapılmasını istediği kitabın mukaddimesinde belirtilmektedir. (el-Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, nşr.: Heyet, -Sultâniyye-, 1/3 -Mukaddime-)

Nitekim Sultân 2.Abdülhamîd Hân neşirde kullanılmak üzere “el-Hizânetü’l-Mülûkiyye”de (Saray Kütüphânesi’nde) bulunan yazma Yûnînî nüshasıyla diğer bâzı matbû nüshaları da Mısır’a göndermiştir.

Bunun üzerine kitabın tashîhi ile görevlendirilen ve Ezher ulemâsından oluşan bir heyet Ezher Şeyhi Hassûne en-Nevâvî (Rahimehullâh)ın başkanlığında yaptığı çalışmada İstanbul’dan gelenlere ilâve olarak Mısır’da bulunan bâzı mûteber nüshaları da dikkate almıştır.

Nihâyet bu heyet tashîh ve mukābele işlemini yaklaşık altı aylık bir sürede tamamlamış ve eser Bulak’taki Matba‘a-i Emîriyye’de dokuz cilt (iki mücelled) hâlinde basılmıştır. Kitabın ilk dört cildi 1. mücelledi, kalan beş cildi ise 2. mücelledi oluşturmaktadır.

Kitabın üzerindeki baskı kayıtlarında 1311-1312 târihleri okunmakla birlikte, son cildin sonunda baskının 1313 Rabi‘ulevvel ayının başlarında (Ağustos 1895) tamamlandığı belirtilmiştir. Nitekim Ezher Şeyhi Has-
sûne
en-Nevâvî (Rahimehullâh)ın kitabın tamamlanması münâsebetiyle kaleme aldığı ve neşrin hikâyesinin anlatıldığı takrîrin sonunda 20 Safer 1313 (12 Ağustos 1895 Pazar) târihi okunmaktadır.

Hassûne en-Nevâvî (Rahimehullâh)ın baskının başında yer alan takrîrindeki beyânına göre Sultân 2.Abdülhamîd Hân sünnete hizmet etme gâyesiyle nakle ve akla uygun bir şekilde hadîs-i şerîflerin neşrine karar vermiş, bunun için de hadîs-i şerîf kitapları içinde sıhhati ile öne çıkan “Sahîh-i Buhârî”nin yazma ve matbû nüshaları karşılaştırılarak yeni bir baskısının yapılmasını ve ücretsiz olarak İslâm dünyâsına dağıtılmasını irâde buyurmuştur.

Hassûne en-Nevâvî (Rahimehullâh), Sultân 2.Abdülhamîd Hân (Rahimehullâh)ın bu tâlimâtının 19 Ramazan 1312 (16 Mart 1895) yılında Osmanlı’nın Mısır temsilcisi Gâzî Ahmed Muhtar Paşa ile kendisine ulaştırıldığını, İstanbul’dan gelen yazma Yûnînî nüshasıyla diğer matbû nüs-
haların Abdüsselâm Paşa el-Müveylihî eliyle teslim edildiğini belirtir.

Bu emr-i hâkânî üzerine kendisi Hanefî olan Hassûne en-Nevâvî (Rahimehullâh) dört mezhebe mensup Ezher ulemâsından on altı kişilik tashîh ve mukābele heyeti kurmuştur.

Tashîh heyeti yaptıkları çalışma sonunda kitabın tashîh ve mukābelesini büyük bir dikkatle tamamlamış olmakla birlikte ortaya çıkan matbaa hatâları her cildin başında “Hatâ-Savâb” cetveli hâlinde baskıya eklenmiştir.

Metinden önce yer alan mukaddimede ise Sultân 2.Abdülhamîd Hân’ın vesîle olduğu bu neşir faaliyetinden övgüyle bahsedildikten sonra Yûnînî nüshasının hikâyesi anlatılmış, ayrıca yazma nüshanın ilk sayfasında bulunan İbnü Mâlik’e âit ifâdelerle, son sayfada yer alan Yûnînî (Rahimehullâh)ın nüsha hakkındaki açıklamaları iktibâs edilmiştir.

Kitabın en başında Ezher şeyhinin takrîri ve muhtemelen ona âit mukaddime dışında Şeyhulislam Mehmed Cemâleddîn Efendi’nin mühürlü tasdîki ile altı kişilik tashîh heyetinin mühür ve isimleri bulunmaktadır.

Mukaddimedeki ifâdelerden anlaşıldığına göre basılan kitabın aslına uygunluğu Sultân 2.Abdülhamîd Hân’ın emriyle şeyhulislâm riyâsetindeki altı kişilik heyet tarafından ayrıca cüz cüz mütâlaa edilerek onaylanmıştır.

Elinizdeki Bu Nüshanın Husûsiyeti

Bu fakir kardeşiniz sizlere bir “Sahîh-i Buhârî” nüshası tabettirmeyi düşündüğümde şahsî kütüphânemde, Sultân 2.Abdülhamîd Hân’ın hazırlattığı baskıdan 1-2 sene sonra (1314-1315/1896-1897) tabedilmiş bir nüshaya rastladım ki bu eser Sultân 2.Abdülhamîd Hân (Aleyhi’r-Rahmeti ve’l-Ğufrân)ın baskısına birebir muvâfık olup hatâ-savâb (yanlış-doğru) cetvellerinde belirtilen tashîhleri kitaba dercedilmek sûretiyle bir kere daha tashîh edilerek basılmış bir nüsha idi. İşte sizler için o nüshayı tabettirdim ki nüshanın bu meziyetleri en sonda bulunan 9. cüzün 163. sayfasında mezkûrdur.

el-CÂMİUS-SAHÎH SÂHİBİ İMÂM-I BUHÂRÎ HAZRETLERİ

İmâm-ı Buhârî Hazretleri 13 Şevvâl 194 (20 Temmuz 810) Cumâ günü Buhârâ’da doğdu. Dedesinin dedesi olan Berdizbeh Mecûsî idi. Onun oğlu Muğîre, Buhârâ vâlisi Yemân el-Cu‘fî vâsıtasıyla Müslüman oldu. İmâm-ı Buhârî Hazretleri bundan dolayı Cu‘fî nisbesiyle de anılmıştır.

Dedesi İbrâhim hakkında fazla bilgi bulunmamakla berâber babası İsmâ‘îl’in, İmâm-ı Mâlik ibni Enes ve Abdullâh ibni Mübârek (Radıyallâhu Anhümâ) gibi âlimlerden hadîs öğrenen bir kişi olduğu bilinmekte ve İmâm-ı Buhârî Hazretleri henüz çocukken babasının vefât ettiği, hadîse dâir bâzı kitaplarının oğluna intikāl ettiği anlaşılmaktadır. Annesinin ise duâsı makbûl dindar bir kadın olduğu zikredilmektedir.

İmâm-ı Buhârî Hazretleri’nin gözleri küçük yaşta bir hastalıktan dolayı görmez olmuştu. Annesi tedâvi ettirmeye çalıştı ise de oğlunun körlüğü devâm etti. Çocuğunun gözlerinin görmesi için uzun zaman duâ etti. Bir gece rüyâsında İbrâhîm (Aleyhisselâm)ı görüp ondan duâ istedi. İbrâhîm (Aleyhisselâm) ona: “Üzülme, Allâh-u Te‘âlâ oğlunun gözlerini geri verecek.” diye müjdeledi. Sabah olunca İmâm-ı Buhârî (Rahimehullâh) Hazretleri’nin gözleri tekrar görmeye başladı.

İmâm-ı Buhârî Hazretleri on yaşına doğru Muhammed ibni Selâm el-Bîkendî, Abdullah ibni Muhammed el-Müsnedî (Rahimehumellâh) gibi Buhâralı muhaddislerden hadîs öğrenmeye başladı.

On bir yaşlarında iken hocası İmâm-ı Dâhilî (Rahimehullâh)ın rivâyet sırasında yaptığı bâzı hatâları tashîh etmesiyle dikkatleri üzerine çekti. On altı yaşına geldiği zaman İbnü’l-Mübârek ve Vekî‘ ibni Cerrâh (Radıyallâhu Anhümâ)nın kitaplarını tamâmen ezberlemişti.

Bu sırada annesi ve kardeşi Ahmed (Rahimehümellâh) ile birlikte hacca gitti. Hac sonrası onlar memleketlerine döndükleri hâlde İmâm-ı Buhârî Hazretleri Mekke-i Mükerreme’de kaldı ve Hallâd ibni Yahyâ ve muhaddis Humeydî (Rahimehumellâh) gibi âlimlerden hadîs tahsîl etti. Daha sonra bu maksatla ilim merkezlerini dolaşmaya başladı.

İmâm-ı Buhârî Hazretleri kendilerinden hadîs yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söyler. (ez-Zehebî, A‘lâmü’n-nübelâ, 12/395)

Meşhur talebesi Firebrî (Rahimehullâh) “el-Câmi‘u’s-sahîh”i İmâm-ı Buhârî Hazretleri’nden 90.000 talebenin dinlediğini söylemektedir. En tanınmış diğer talebeleri ise İmâm-ı Müslim, Tirmizî, Ebû Hâtim, Ebû Zür‘a er-Râzî, Muhammed ibni Nasr el-Mervezî, Sâlih Cezere ve İbnü Huzeyme (Rahimehümullâh) gibi muhaddislerdir.

İmâm-ı Buhârî Hazretleri’nin uzun seyahatleri sonunda derlediği hadislerle geniş bir kütüphâne meydana getirdiği ve seyahatleri esnâsında kitaplarını imkân nispetinde yanında taşıdığı anlaşılmaktadır.

Yardımcısının, odasında adım atacak yer bulunmadığından şikâyet etmesi, bir gece uyumayıp o güne kadar yazdığı hadisleri hesapladığını ve senedleri muttasıl 200.000 hadîs kaydetmiş olduğunu söylemesi de bunu göstermektedir. (ez-Zehebî, A‘lâmü’n-nübelâ, 12/411, 412, 452)

Yazdığı hadislerin kitaplarda kalmayıp onları hâfızasına nakşettiğini gösteren en iyi örneklerden biri Bağdat’ta verdiği imtihandır. İbnü Adî (Rahimehullâh)ın rivâyetine göre, İmâm-ı Buhârî Hazretleri’nin Bağdat’a geldiğini duyan muhaddisler 100 hadisin sened ve metinlerini birbirine karıştırarak bunları on kişiye verdiler ve onlara İmâm-ı Buhârî Hazretleri ilim meclisine gelince bu hadisleri sırayla sormalarını söylediler.

Bu on kişi tespit edilen hadisleri çeşitli İslâm ülkelerinden gelmiş olan muhaddislerin huzûrunda okuyarak bunların mâhiyeti hakkında bilgi istediler. İmâm-ı Buhârî (Rahimehullâh) Hazretleri onlara bu hadislerin hiçbirini okunduğu şekliyle bilmediğini belirttikten sonra, ilk soruyu yönelten kimseden başlayarak, sordukları hadislerin sened ve metinlerinin doğrusunu her birine ayrı ayrı söyledi.

Böylece İmâm-ı Buhârî (Rahimehullâh) Hazretleri hakkında tereddüdü olanlar onun nasıl bir hâfıza gücüne ve ne kadar geniş bir hadîs ilmine sâhip olduğunu yakînen anladılar.

İmâm-ı Buhârî Hazretleri kendisinden ilim tahsîl etmek isteyen herkese bildiğini esirgemeden vermesine rağmen devlet adamlarından uzak durur, onların saraylarına gitmeyi ilmi küçük düşüren bir davranış olarak kabûl eder ve bu uğurda her zorluğa katlanmayı göze alırdı.

Horasan vâlisi Hâlid ibni Ahmed ez-Zühlî ona bir adamını göndererek “el-Câmi‘u’s-sahîh”, “et-Târîhu’l-kebîr” ve diğer eserlerini kendisinden dinlemeyi arzu ettiğini bildirince bu talebi reddetti.

İmâm-ı Buhârî (Rahimehullâh) ilmi küçük düşüremeyeceğini, onu başkalarının ayağına ötüremeyeceğini, gerçekten arzu ediyorsa hadîs okuttuğu mescide gelmesini, bunu da istemiyorsa hadîs okutmasını yasaklayabileceğini bildirdi ama ilmi kimseden esirgemediğini de haber verdi.

Buhârâ vâlisinin sâdece kendi çocuklarına ders vermesi yolundaki isteğini de ilmi belli insanlara tahsis edemeyeceği gerekçesiyle reddetti.

Bunun üzerine vâli, yakın adamlarından bâzılarının İmâm-ı Buhârî Hazretleri’nin Ehl-i Sünnet görüşüyle bağdaşmayan fikirlere sâhip olduğunu iddiâ etmelerini sağladı. Sonra da bu iddiâya dayanarak onun kendi memleketinden sürgün edilmesine hükmetti.

Bu durum karşısında İmâm-ı Buhârî Hazretleri Buhârâ’dan ayrılarak oradan Semerkand’e gitmek üzere yola çıktı. Semerkand’e 3 mil mesâfede bulunan Hartenk kasabasındaki akrabâlarını ziyâret etti.

Fakat orada hastalandı ve Semerkand’e gidemedi. 256 yılının Ramazan Bayramı gecesi vefât etti, ertesi gün (1 Eylül 870 Cumâ) orada toprağa verildi. Âilesi hakkında bütün bilinenler, Ahmed adında bir oğlu olduğu ve evinde birkaç yardımcısı bulunduğundan ibârettir.

İmâm-ı Buhârî Hazretlerinin Bâzı Husûsiyetleri

İmâm-ı Buhârî Hazretleri orta boylu olup zayıf ve ince bir yapıya sâhipti. Birçok güzel huyu yanında az konuşması, başkalarının sâhip olduğu imkânlara özenmemesi gibi özellikleri de vardı.

Yiyip içmeye önem vermezdi. Onun cömertliğini, dünyâ malına değer vermediğini ve yardım severliğini gösteren davranışları pek çoktur.

25.000 dirhem alacaklı olduğu birine karşı gösterdiği müsâmaha dikkat çekicidir. Uzun zamandan beri borcunu ödemeyen bu şahıstan bâzı idâreciler vâsıtasıyla alacağını tahsîl etmesini tavsiye edenlere “Ben onlardan yardım istersem onlar da benden işlerine geldiği gibi fetvâ vermemi isterler, dünyâ için dînimi satamam.” demiştir.

Fakat bâzı dostları ona rağmen bu konuyu yöneticilere söylediler. İmâm-ı Buhârî (Rahimehullâh) Hazretleri bunu haber alınca ilgililere mektup yazarak borçluya bir kötülük yapılmamasını istedi ve onunla her yıl kendisine 10 dirhem ödemek üzere anlaşma yaptı.

İmâm-ı Buhârî Hazretleri’nin dünyâ işleriyle ilgilenmediği, şahsî işlerini bir adamının yürüttüğü kendi ifâdelerinden anlaşılmaktadır.

İmâm-ı Buhârî Hazretleri’nin ahlâkî fazîletleri, tenkit ettiği râviler hakkında bile son derece mûtedil ve insaflı sözlerinde görülür. Bir râvi için kullandığı en ağır cerh ifâdeleri, o kimsenin güvenilemeyecek kadar zayıf olduğunu beyân sadedinde “Münkerü’l-hadîs”, muhaddislerin onun hakkında fikir beyân etmediğini ise “Seketû anh” tâbirlerinden ibârettir.

İmâm-ı Buhârî (Rahimehullâh) hadîs uydurmakla tanınan kimseler hakkında bile yalancı (kezzâb) ifâdesini pek nâdir kullanmıştır. Gıybetten sakınarak kimseyi çekiştirmediğini söylemesi ve:

«أَرْجُو أَنْ أَلْقَى اللّٰهَ وَلَا يُحَاسِبُن۪ي أَنِّي اغْتَبْتُ أَحَدًا ...
مَا اغْتَبْتُ أَحَدًا قَطُّ مُذْ عَلِمْتُ أَنَّ الْغِيْبَةَ تَضُرُّ بِأَهْلِهَا.»

“Ben umuyorum ki Allâh’a kavuştuğumda herhangi bir kimseyi gıybet ettiğime dâir beni muhâsebeye tâbi tutmayacaktır. Çünkü gıybetin, kendisi ile meşgul olanlara zarar verdiğini bildiğim günden beri aslâ kim-
seyi gıybet etmedim.” (ez-Zehebî, Târîhu’l-İslâm, 19/259) demesi bu konudaki titizliğini göstermektedir.

İmâm-ı Buhârî Hazretleri’nin oğlu gibi sevip ilgilendiği kâtibi Muhammed ibni Ebû Hâtim onun ok atmayı çok sevdiğini, yanında bulunduğu uzun yıllar boyunca attığı oklardan sâdece ikisinin hedefe isâbet etmediğini ve bu hususta kimsenin onunla boy ölçüşemeyeceğini söylemektedir. Bâzı kitaplarda yer alan ahlâkî beyitleri ise onun şiir zevkini yansıtmaktadır.

İmâm-ı Buhârî Hazretleri’ni yakından tanıyan âlimlerin takdirkâr ifâdeleri, onun ilmî şahsiyeti hakkında fikir vermektedir.

Hocası Nu‘aym ibni Hammâd (Rahimehullâh) ile muhaddis Ya‘kûb ibni İbrâhîm ed-Devrakî (Rahimehullâh): “Buhârî bu ümmetin fakîhidir.” derlerdi.

Hadîs ve fıkıh ilimlerindeki derin bilgisiyle tanınan hocası İshâk ibni Râhûye (Rahimehullâh) muhaddislere: “Bu gençten hadîs yazınız.” diye tavsiyede bulunduktan sonra “Eğer Buhârî, Hasen-i Basrî (Radıyallâhu Anhümâ) zamânında gelmiş olsaydı hadîs ve fıkhı çok iyi bildiği için herkes ona başvurmak zorunda kalacaktı.” derdi.

Yine Basralı hocalarından ve “Emîrü’l-mü’minîn fi’l-hadîs” lakabını almış nâdir muhaddislerden biri olan Alî ibni Medînî (Rahimehullâh)a “Buhârî sâdece senin yanında tevâzu gösteriyor.” dediler.

İbnü’l-Medînî (Rahimehullâh) da: “Siz ona bakmayın, onun gözleri kendisi gibi birini daha görmemiştir.” karşılığını verdi.

İmâm-ı Buhârî Hazretleri’nin Eserleri

1) “el-Câmi‘u’s-sahîh.”

İmâm-ı Buhârî Hazretleri halk arasında “Sahîh-i Buhârî” diye şöhret bulan bu eseri 600.000 kadar hadîs arasından seçerek on altı yılda meydana getirdiğini, her bir hadîsi yazmadan önce mutlakā boy abdesti alarak iki rekât namaz kıldığını söylemiştir.

Eserini Buhârâ’da yazmaya başlamış, tasnîfine Mekke, Medîne ve Basra’da devâm etmiştir.

Yeryüzünde hiçbir esere gösterilmeyen bir ihtimâma mazhar olan ve İslâm dünyâsında hakkında yüzlerce inceleme ve şerh kaleme alınmış bulunan bu eser İstanbul, Mısır, Hindistan ve Avrupa’da birçok defâ basılmıştır.

2) “et-Târîhu’l-kebîr.”

İmâm-ı Buhârî Hazretleri’nin “el-Câmi‘u’s-sahîh”ten önce yazdığı bu kitap sahasının ilk eserlerinden biri olup burada ashâb-ı kiramdan kendi şeyhlerine gelinceye kadar 13.000’e yakın râvîٰnin güvenilirlik derecesini tespit etmiştir. Eser matbûdur.

3) “et-Târîhu’l-evsat.”

“et-Târîhu’l-kebîr”in bir muhtasarı olduğu anlaşılmakla berâber eserin tam olarak günümüze geldiği bilinmemektedir. Çok eksik bir nüshası (Bankipûr 12/32, no:687, 56 verak) Hindistan’da mevcuttur.

4) “et-Târîhu’s-sağîr.”

“et-Târîhu’l-kebîr”in bir hulâsâsı olup râvîleri “et-Târîhu’l-kebîr”deki gibi alfabetik olarak değil de vefât târihlerine göre ele almakta ve onlar hakkında diğer eserlerinde rastlanmayan bilgiler vermektedir. Eser matbûdur.

5) “Kitâbü’d-du‘afâi’s-sağîr.”

İbrâhîm ismiyle başlamakta ve 418 râvîyi ihtivâ etmektedir. İmâm-ı Buhârî Hazretleri’nin daha önce zikredilen kitaplarına nispetle oldukça küçük hacimli olup alfabetiktir. Eser basılmıştır.

6) “Kitâbü’l-künâ.”

“et-Târîhu’l-kebîr”i tamamlayıcı mâhiyette olan bu eser, isimlerinden çok künyeleriyle tanınan 1000 kadar râvî hakkında kısa bilgiler vermektedir. Kitap yayımlanmıştır.

7) “et-Târîh fî ma‘rifeti ruvâti’l-hadîs ve nakaleti’l-âsâr ve temyîzi sikātihim min zu‘afâihim ve târîhi vefâtihim.”

Bu eser de İmâm-ı Buhârî Hazretleri’nin diğer târih kitaplarına nispetle oldukça küçük hacimli olup Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphânesi’nde bir nüshası bulunmaktadır (Medine, no:524, 18 verak).

8) “et-Tevârîh ve’l-ensâb.”

Bâzı önemli şahsiyetler hakkında bilgiler ihtivâ eden eserin diğer kitaplarda olduğu gibi belli bir usûlü yoktur. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphânesi’nde bir nüshası mevcuttur (3.Ahmed, no:2969, vr:382a-399b).

9) “el-Edebü’l-müfred.”

“el-Câmi‘u’s-sahîh”te bulunmayan güzel ahlâka dâir bâzı hadisleri de ihtivâ eden ve 644 bâb içinde 1322 hadîsi toplayan eser yayımlanmıştır.

Bu eserde İslâm’ın edeplerinden bahsettiği için büyük velî Şeyh Muhammed Zekeriyyâ el-Buhârî Hazretleri her yemekten sonra zikre niyet ederek bu eserden birkaç hadîs-i şerîf okur ya da misâfirlerden birine okuturdu ki bâzen bana da okutturduğu olurdu. İmâm-ı Buhârî Hazretleri’nin bu eserlerden başka bâzı eserlerinin daha mevcut olduğu kaynaklarda mezkûrdur.

(el-Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, 1/49, 2/60, 95, 158, 169, 3/1; el-Hatîb, Târîhu Bağdâd, 2/4-34; ez-Zehebî, A‘lâmü’n-nübelâ, 12/391-471; es-Sübkî, Tabekāt, 2/213-235; İbnü Hacer, Tehzîbü’t-Tehzîb, 1/274-275, 9/47-55; el-Kettânî, er-Risâletü’l-müstetrafe, sh:41 ve devâmı; Yûsuf el-Kettânî, Rubâ‘iyyâtü’l-İmâmi’l-Buhârî, sh:44-49; ‘Abdülğanî ‘Abdülhâlik, el-İmâmü’l-Buhârî ve sahîhuh; Tdv İslam Ansiklopedisi, 6/368-372)

SAHÎH-İ BUHÂRÎ İLE BEREKETLENME HUSÛSU

1) “Sahîh-i Buhârîyi Hatmetmek

İmâm-ı Bistâmî, Taşköprîzâde ve İmâm-ı Nebhânî (Rahimehümullâh)ın beyanları vechile; Muhammed ibni İsmâ‘îl el-Buhârî (Rahimehullâh)a âit “Sahîh-i Buhârî” kitabını hatmetmek tâûn ve vebâ gibi bulaşıcı hastalıklardan korunmak için meşâyih tarafından tecrübe edilmiş amellerdendir.

(‘Abdurrahmân el-Bistâmî, el-Ed‘ıyetü’l-müntehabe, Süleymâniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, rakam:4228, verak:18a-18b; ‘Isâmüddîn Taşköprîzâde, Risâletü’ş-şifâ li-edvâi’l-vebâ, sh:95-96; Yûsuf en-Nebhânî, Se‘âdetü’d-dâreyn, sh:576)

2) Kurân-ı Kerîm Dışındaki Kitapların Şifâ ve
Teberrük Maksadıyla Okunması

Bâzıları: “Te‘abbüd (lafzının okunması ile ibâdet yapmak) için ancak Kur’ân-ı Kerîm okunur, siz ise ‘Buhârî’ ve ‘Şifâ-i Şerîf’ gibi bâzı kitapları hatmediyorsunuz.” diye îtirazda bulunduğunda İmâm-ı Dirkāvî (Rahimehullâh) gibi bâzı ulemâ onlara:

“Biz bu kitapları te‘abbüd tarîki üzere (lafzını okuyarak ibâdet yapmak için) değil teberrük (bereketlenme) yolu üzere okuyoruz, zîrâ bu eserler âyet, hadîs, siyer ve mûcizât ile doludur ve onlarda birçok ulemâdan nakiller vârid olmuştur.

‘Buhârî’ ve ‘Şifâ-i Şerîf’ gibi gibi eserlerin kırâatiyle teberrük nasıl inkâr edilebilir?! Onlarda bulunan lafızların ekserîsi ya Kur’ân âyetleridir ya hadîs-i şerîflerdir ya salevât-ı şerîfedir ya da duâdır.

Bunlarda bulunan havâs (husûsiyetler ve etkiler) denenmiş ve tesiri (faydası) görülmüştür. Deneyip nakledenlerin tecrübeleri deneyimsizler tarafından nasıl inkâr edilebilir?!” diye cevap vermişlerdir. (‘Abdülhayy el-Kettânî, el-Medhal ilâ kitâbi’ş-Şifâ, sh:243)

3) Sahîh-i Buhârî Rasûlüllâh (Sallellâhu Aleyhi ve Sellem)in Kendi Kitabıdır

Ulemânın mu‘terizlere verdikleri bu cevap gerçekten çok isâbetlidir. Zîrâ “Sahîh-i Buhârî” gibi eserlerde müelliflerin katkı payı olmayıp sâdece hadîs-i şerîfleri ve rivâyetleri cemetmişlerdir.

Bundan dolayı Rasûlüllâh (Sallellâhu Aleyhi ve Sellem) mânâ âleminde “Sahîh-i Buhârî” hakkında: “Benim kitabım.” tâbirini kullanmıştır.

Nitekim İmâm-ı Buhârî (Rahimehullâh)dan “Sahîh-i Buhârî”yi bizzât dinleyen en büyük râvî İmâm-ı Firebrî (Rahimehullâh)dan “Sahîh-i Buhârî”yi dinleme şerefine nâil olmuş ve Şâfi‘î Mezhebi’nde ictihâd mertebesine ulaşmış Ebû Zeyd el-Mervezî el-Fakîh (Rahimehullâh) (v. 371) şöyle anlatmıştır:

“Bir kere ben (Ka‘be-i Muazzama’da) Hacer-i Esved ile Makām-ı İbrâhîm arasında uyuyordum, o uykumda Nebî (Sallelâhu Aleyhi ve Sellem)i rüyamda gördüm, kendisi bana:

«يَا أَبَا زَيْدٍ! إِلٰى مَتٰى تُدَرِّسُ الْفِقْهَ وَلَا تُدَرِّسُ كِتَاب۪ي؟»

“Ey Ebû Zeyd! Daha ne zamâna kadar fıkıh dersi okutacaksın da benim kitabımı okutmayacaksın?” buyurdu.

O zaman ben: ‘Yâ Rasûlellâh! (Senin yazdığın bir kitap bilmiyorum.) Senin kitabın hangisi?’ diye sorunca:

«جَامِعُ ابْنِ إِسْمَاع۪يلَ.»

(Muhammed) İbnü İsmâ‘îl (el-Buhârî’n)in Câmi‘i (sahîh hadîslerden derlediği Sahîhu’l-Buhârî)dir.” buyurdu.” (er-Râfi‘î, et-Tedvîn fî Ahbâri Kazvîn, 2/46; İbnü Hacer el-‘Askalânî, Ta‘lîku’t-ta‘lîk, 5/422; en-Nevevî, Tehzîbü’l-esmâ ve’ l-lüğât, sh:92)

İbnü Hacer (Rahimehullâh) şöyle demiştir: “Bu kıssanın isnâdı sahîhtir, bunu rivâyet edenler sika (çok güvenilir) imamlardır.

Ebû Zeyd (Rahimehullâh) Şâfi‘î Mezhebi’nde görüşleri mûteber olan büyük fukahâdandır. Kendisi “Sahîh-i Buhârî”yi, İmâm-ı Firebrî (Rahimehullâh)dan dinleyip nakletmiş olanların en büyüğüdür. (İbnü Hacer el-‘Askalânî, Ta‘lîku’t-ta‘lîk, 5/422; en-Nevevî, Tehzîbü’l-esmâ, sh:92)

4)Sahîh-i Buhârî Hatminin Bâzı Husûsiyetleri ve O Kitabı Evde-Ocakta Bulundurmanın Önemi

a) Şu bilinsin ki; “Sahîh-i Buhârî” kitabını hatmetmenin bütün sıkıntıların açılması husûsunda, özellikle bulaşıcı hastalıklar gibi umûmî belâlara fayda verdiğine dâir ulemâ ve meşâyih hazarâtından birçok nakiller bizlere ulaşmıştır.

Nitekim “Buhârî”nin ilk şârihlerinden olan ve hadîs ilminde müminlerin emîri kabûl edilen İbnü Hacer (Rahimehullâh)ın dahi kendisinden ‘İmam’ ve ‘Kudve (önder)’ diye bahsettiği Ebû Muhammed ibni Ebî Cemre (Rahimehullâh) şöyle demiştir:

«قَالَ ل۪ي مَنْ لَق۪يتُهُ مِنَ الْعَارِف۪ينَ عَمَّنْ لَقِيَ مِنَ السَّادَةِ الْمُقَرِّ لَهُمْ بِالْفَضْلِ: «إِنَّ صَح۪يحَ الْبُخَارِيِّ مَا قُرِئَ ف۪ي شِدَّةٍ إِلَّا فُرِّجَتْ وَلَا رُكِبَ بِهِ ف۪ي مَرْكَبٍ فَغَرِقَ وَلَا مَكَانٍ ف۪ي مَوْضِعٍ فَسُرِقَ أَوِ احْتَرَقَ»، قَالَ: «وَكَانَ مُجَابَ الدَّعْوَةِ وَقَدْ دَعَا لِقَارِئِهِ رَحْمَةُ اللّٰهِ تَعَالٰى عَلَيْهِ.»

“Kavuştuğum ârif kimselerden bâzısı fazîletleri herkes tarafından ikrâr edilen (söylenen) büyük seyyidlerden naklen bana:

‘(Ferac ve kurtuluş niyetiyle) ‘Sahîhu’l-Buhârî’ kitabı hangi zorlukta okunduysa mutlakā o şiddet açılmıştır.

Onunla bir gemiye binilip de o geminin battığı vâki olmamıştır. O kitap bir mahalde bulunup da oradan bir şey çalındığı veyâ orada yangın çıktığı vukû bulmamıştır.’ dediler.

İmâm-ı Buhârî (Rahimehullâh) duâsı mücâb (kesin kabûl edilen) bir zât idi, işte o zât ‘Sahîh-i Buhârî’yi okuyan için duâda bulunmuştur. Allâh-u Te‘âlâ’nın rahmeti onun üzerine olsun.”

(İbnü Hacer el-‘Askalânî, Fethu’l-Bârî bi Şerhi Sahîhi’l-Buhârî, 1/13; el-Kastallânî, İrşâdü’s-sârî, 1/29; es-Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî, 1/96; el-‘Aclûnî, Hılyetü ehli’l-fazli ve’l-kemâl, Müselsel hadîs rakamı:25, sh:318)

İbnü Hacer (Rahimehullâh) da İbnü Ebî Cemre (Rahimehullâh)ın bu sözünü huccet kabûl ederek “Buhârî”nin “Müslim” kitabına karşı fazîletlerini saydığı bahiste şöyle demiştir:

“(Hadîs-i şerîf kitapları içerisinde) ‘Sahîh-i Buhârî’ kendisini okumanın sıkıntıları açacağına dâir fazîlete sâhiptir, ‘Müslim’ kitabı hakkında ise böyle bir rivâyet bulunmamaktadır.” (İbnü Hacer el-‘Askalânî, Fethu’l-Bârî, 1/13; Ahmed el-Kastallânî, İrşâdü’s-sârî li-Şerhi Sahîhi’l-Buhârî, 1/29; es-Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî, 1/96)

b) Büyük hadîs hâfızı ve meşhûr tefsîrin müellifi Imâdüddîn ibni Kesîr (Rahimehullâh) şöyle demiştir:

وَقَالَ الْحَافِظُ عِمَادُ الدّ۪ينِ بْنُ كَث۪يرٍ رَحِمَهُ اللّٰهُ:
«وَكِتَابُ الْبُخَارِيِّ الصَّح۪يحُ يُسْتَسْقٰى بِقِرَاءَتِهِ الْغَمَامُ.»

“(İmâm-ı Buhârî’ye âit) ‘Sahîh-i Buhârî’ kitabı (o kadar bereketlidir) ki bulutlardan yağmur yağdırması için onun okunması (hatmi) aracı edinilerek Allâh-u Te‘âlâ’ya duâ edilir.”

(İbnü Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, 14/526; Ebu’l-‘Abbâs Şihâbüddîn Ahmed el-Kastallânî, İrşâdü’s-sârî li-Şerhi Sahîhi’l-Buhârî, 1/29)

c) “Sahîh-i Buhârî” şârihlerinden İmâm-ı Sefîrî (Rahimehullâh)ın nakline göre; bir kere belânın kalkması için Humus’ta “Buhârî-i Şerîf” hatmedildiğinde Allâh-u Te‘âlâ hemen o belâyı kaldırmıştır. (es-Sefîrî, Şerhu’l-Buhârî, 1/55)

d) İbnü Hacer el-Heytemî (Rahimehullâh)ın nakline göre; İmâm-ı Buhârî çocukken kör olmuştu, sonra rüyâsında İbrâhîm (Aleyhisselâm)ı görmüş, o da onun gözlerine tükürerek duâ etmiş, gözleri görmeye başlamıştı.

Bu yüzden onun kitabı olan “Sahîh-i Buhârî” hangi sıkıntıda okunursa mutlakā o musîbet açılır. (‘Abdullâh ibnü’l-Hâc İbrâhîm eş-Şenkîtî, Neylü’n-necâh, sh:10-11; ‘Abdülhayy el-Kettânî, el-Medhal ilâ kitâbi’ş-Şifâ, sh:257)

5) Ulemânın Vebâ Gibi Bulaşıcı Hastalıkların Kalkması İçin Buhârî Hatmine Teşvikleri

a) İbnü Hacer (Rahimehullâh) tâûn zamânında “Sahîh-i Buhârî” okunması husûsunda şunları aktarmıştır:

“H. 790 senesi Rebîulevvel ayında (Mısır-Kāhire’de) ağır ve bulaşıcı hastalıklar sebebiyle ölümler o kadar arttı ki elli dirhemlik karpuz iki dînâra (altın paraya) satılır oldu.

Ekserî ölümler hânedân âilesinde vukû bulmaya başladı. Her gün onlardan yirmi kişiden fazla insan ölüyordu.

O sırada Kāzî Burhânüddîn ibni’l-Meylak (Rahimehullâh) insanları (Mısır-Kāhire’nin merkezinde bulunan) el-Câmi‘u’l-Ezher’de “Sahîh-i Buhârî” okumaya teşvîk etti.

Böylece insanlar toplanıp “Sahîh-i Buhârî”yi kırâat ettiler, hatminin akabinde vebânın kalkması için Allâh-u Te‘âlâ’ya duâ ettiler, sonra cumâ günü daha ziyâde sayılarla ictimâ edip (toplanıp) tekrar hatmettiler.

İşte bu hatmin yaşandığı vakit çok büyük bir bereket hâsıl oldu ve ölenlerin sayısı her gün üç yüz kişiye ulaştıktan sonra Cemâziyelâhir ayında vebâ kalktı.” (İbnü Hacer el-‘Askalânî, İnbâü’l-ğumur bi ebnâi’l-‘umur, 1/354)

b) İmâm-ı Makrîzî, İbnü Kesîr ve İbnü Hacer (Rahimehümullâh)ın nakilleri vechile; h. 749 senesinin Receb ayı girdiğinde Şam’da baş gösteren kuvvetli tâûn salgınında ölümler çoğalıp bir günde bin iki yüz insan ölmeye başlayınca o sırada Şam kadısı olan Takiyyüddîn es-Sübkî Hazretleri tarafından insanların Emevî Câmii’nde toplanması için îlan yapıldı.

Böylece herkes o câmide toplandılar, üç gün üç gece zarfında “Sahîh-i Buhârî”yi hatmettiler, sonra bütün insanlar çocuklarını da alarak musallâya (cumâ ve bayram namazlarının kılındığı açık alandaki namazgâha) çıktılar, (tevâzu için) başlarını açtılar, ağlayıp sızlayarak yüksek sesle duâlar ettiler.

Üç gün böylece zikir ve duâya devâm ederken ölüm sayısı tamâmen eksilerek nihâyet tümden zâil oldu.

(el-Makrîzî, es-Sülûk li-ma‘rifeti düveli’l-mülûk, 4/85; İbnü Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, 14/261; İbnü Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhira, 10/203; İbnü Hacer el-‘Askalânî, Bezlü’l-mâ‘ûn fî fazli’t-tâûn, sh:380-381)

Bu rivâyetlerden de anlaşıldığı üzere; zor zamanlarda musîbetin kalkması için “Sahîh-i Buhârî”nin hatmedilmesi meşâyih tarafından sıkça başvurulan mücerreb bir ameldir.

c) Şeyh Bistâmî ve Taşköprîzâde (Rahimehümellâh) şöyle demişlerdir: “Vebâ ve tâûn gibi âfât-ı semâviyye günlerinde cumhur ulemâ ‘Buhârî’ kitabının hatmiyle teberrükte bulunurlar (bereket talep ederler), zîrâ o, zor zamanlarda koruyucu bir kalkandır.

256 yılında vefât eden Ebû Abdillâh Muhammed ibni İsmâ‘îl el-Buhârî (Rahimehullâh) Hazretleri: ‘Ben bu kitaba herhangi bir hadîs-i şerîfi yazmadan önce mutlakā gusül abdesti aldım ve iki rekât namaz kıldım.’ demiştir.

Bu mübârek kitapta bulunan hadîs-i şerîflerin sayısı farklı lafızlarla mükerrer olanlar ile birlikte 7275’tir. Mükerrerler düşülünce 4000 hadîs-i şerîf kadar mevcut kalır.

Bu öyle şânı yüce ve mübârek bir kitaptır ki kırâatıyla tevessülde bulunularak (onun hatmi hürmetine Allâh-u Te‘âlâ’ya) yağmur duâsı yapılsa hemen yağar. Musîbetler ânında onun hatmi aracılığıyla Allâh-u Te‘âlâ’dan yardım talep edilir (ve sıkıntılar kalkar). O okunduğu zaman duâlar kabûl edilir ve belâlar açılır.

İmâm-ı Firebrî (Rahimehullâh): ‘İmâm-ı Buhârî (Rahimehullâh)dan ‘Sahîh-i Buhârî’yi 90.000 kişi (hadîs âlimi) dinleyip nakletti, kendisi duâsı müstecâb bir zât idi.’ demiştir.

İmâm-ı Buhârî (Rahimehullâh): ‘Ben ‘Sahîh-i Buhârî’yi 600.000 hadîs arasından tahrîc ettim.’ demiştir.” (‘Abdurrahmân el-Bistâmî, el-Ed‘ıyetü’l-müntehabe, Süleymâniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, rakam:4228, vr:18a-18b; ‘Isâmüddîn Taşköprîzâde, Risâletü’ş-şifâ li-edvâi’l-vebâ, sh:95-96)

SATIN AL
Detaylar
YAYIN TARİHİ : 15 Temmuz 2020
ISBN : 978-605-06239-2-5
BASKI SAYISI : 1. Baskı
DİL : Arapça
SAYFA SAYISI : 1670
CİLT TİPİ : Sert Kapak
KAĞIT CİNSİ : -
BOYUT : 23,5 x 16,5 cm
ÖNERİLEN KİTAPLAR