Âlemlere rahmet olarak bizlere en büyük Rasûlü’nü gönderen ve ona indirdiği âyât-ı beyyinât arasında, çocukların bizim hakkımızda ne büyük nîmet olduğunu beyân sadedinde:
“Göklerin ve yerin mülkü (saltanat ve hükümranlığı; yönetim ve idâresi) sâdece Allâh’a âittir. (Dolayısıyla nîmeti de külfeti de istediği şekilde dağıtma hakkına sâhiptir.)
O (Allâh-u Te‘âlâ) dilediğini yaratır. (Hiçbir şey kendisine zorla yaptırılamaz.) Dilediği kimseye (sâdece) kız (çocuk)lar bahşeder, dilediği kişiye de (sırf) erkekler lutfeder.
Yâhut onları erkekler ve dişiler olarak eşleştirir (de, dilediklerini hem kız hem erkek evlat sâhibi yapar. Hattâ kimine ikiz verir, bâzen de o ikizin birini kız birini erkek yapar).
Dilediğini de (hiç çocuğu olmayan) bir kısır yapar. Şüphesiz ki O (ne yaratacağını çok iyi bilen bir) Alîm’dir, (yaratmak istediği her şeye hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr’dir. (Anne-baba, dilediklerinde istedikleri çocuğa sâhip olamadıklarına göre, bunun onların elinde olmadığını, ancak yüce yaratıcının takdîrinde olduğunu anlamanız gerekir.)” (eş-Şûrâ Sûresi:49-50) buyuran Allâh-u Te‘âlâ’ya sonsuz hamd-ü senâlar olsun.
En fazîletli salâtlar ve en bereketli selâmlar Ukbe ibni Âmir (Radıyallâhu Te‘âlâ Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfinde:
“Kız çocuklarını kerîh görmeyiniz (beğenmezlik etmeyiniz), zîrâ gerçekten onlar cana çok yakın ve çok değerli çocuklardır.” (Ahmed ibnü Hanbel, el-Müsned, rakam:17373, 28/601) buyuran rasullerin en şereflisinin, kız çocuğu Fâtıme (Radıyallâhu Anhâ)dan devâm eden tüm Ehl-i Beyti’nin ve cümle sahâbesinin üzerine olsun.
Okuyucularımızın mâlumu vechile; evvelce Kütüb-i Sitte imamlarının ittifâk ettiği kırk hadîs-i şerîfi ve her birinin tafsîlatlı şerhini ihtivâ eden bir eseri sizlerin ilmî istifâdenize arz etmiştim. Lâkin o eserdeki hadîs-i şerîflerin konuları birbirlerinden farklı idi.
Sonra Muhammed el-Bekrî ve Yûsuf en-Nebhânî (Rahimehumellâh) gibi âlimlerin aynı konuda kırk hadîs-i şerîf mecmûaları yaptığını görünce size: “Kız çocuklarına iyi bakmanın fazîletleri”, “Evlâd acısına sabredenlerin fazîletleri”, “Sahâbe-i kirâmın fazîletleri”, “Dört halifenin fazîletleri” gibi kırk farklı konunun her biri hakkında kırk hadîs-i şerîf tertip etmeyi düşündüm.
Kendim de dört kız babası olmam ve bir kız torun dedesi bulunmam hasebiyle ilk olarak kız çocuklarına sâhip olmanın, onlara iyi bakmanın ve güzel yetiştirip evlendirmenin ehemmiyeti ve müjdeleri hakkında Ebu’l-Hasen Muhammed el-Bekrî Hazretleri’nin tertip etmiş olduğu “el-Fezâilü’l-vâridât limen sabera ‘ale’l-benât” isimli risâlede zikredilen kırk hadîs-i şerîfi sizlerle paylaşmayı münâsip gördüm.
Bilindiği üzere; kız çocuklarımız Allâh-u Te‘âlâ’nın bizlere en büyük lütuflarındandır. Biz onlar hakkında gereken terbiyeyi eksik etmediğimiz takdirde elde edeceğimiz mükâfatların haddi hesâbı yoktur.
İslâm’dan önce Arapların erkek çocuk ile sevinip kız çocuklarını sevmedikleri bilinmektedir. Bunun da sebebi işlerinde ve harplerinde erkek çocuklarının yanlarında duracağını mülâhaza edip kızlarının ise el evine giderek onları utandıracağı endişesini taşımalarıydı ki kızını başkasıyla evlendirme mecbûriyetinde kalma durumunun onlara getirdiği ar duygusu, onları kız çocuklarını diri diri gömecek cânîliklere dahî sevketmişti.
Nitekim Allâh-u Te‘âlâ:
“Onlardan biri dişi (çocuk) ile müjdelendiği zaman (utancından) yüzü kapkara oluverir, üstelik kendisi öfke dolu biridir.
Kendisiyle müjdelendiği o şeyin fenâlığından dolayı: ‘Alçaklığa (katlanmasına) rağmen onu tutsun mu, ya da onu (diri diri gömerek) toprakta gizlesin mi?’ diye (kendi kendine düşüncelere dalarak, günlerce) o (aralarında yaşadığı) toplumdan gizlenir.
Haberdâr olun ki; hükmetmekte oldukları o şey ne kötü (ve ne yanlış bir karar) olmuştur.” (en-Nahl Sûresi:58-59) âyet-i kerîmelerinde bu hakîkati beyân etmiştir.
Allâh-u Te‘âlâ, Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i bize peygamber olarak gönderince Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) vâsıtasıyla bu şenî davranışları haram kılmıştır.
Nitekim yüce sahâbî Muğîre ibni Şu‘be (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen:
“Şüphesiz Allâh size annelere isyânı, kızları diri diri gömmeyi, (vâcib olan hakları) engellemenizi ve (helâl-haram gözetmeksizin her bulduğunuz şey hakkında) ‘Ver.’ (diyerek size helâl olmayan şeyler)i (almanızı) haram kıldı.
Sizin kîl-ü kālinizi (boş konuşmanızı), çok soru sormanızı ve malı zâyi etmenizi ise hoş karşılamadı.” (el-Buhârî, es-Sahîh, el-İstikrâz:19, rakam:2277, 2/848; Müslim, es-Sahîh, el-Akzıye:5, rakam:593, 3/1341) hadîs-i şerîfi bu hakîkati nâtıktır.
Abdullâh ibni Mes‘ûd (Radıyallâhu Te‘âlâ Anh)dan rivâyet edilen:
“Rabbim Azze ve Celle’den hayırlı evlat istedim, O da bana hayırlı çocuklar ihsân etti ve bana kız çocukları nasîb etti.
Artık her kim kızların babasını görmek istiyorsa beni görsün.
Ben de kızların babasıyım, Mûsâ da kızların babasıdır, Şu‘ayb da kızların babasıdır, Lût da kızların babasıdır.” (ed-Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, rakam:3418, 2/313) hadîs-i şerîfi de çocukların en hayırlısının kız çocukları olduğunu en sarîh bir ifâde ile beyân etmektedir.
Maalesef erkek çocukların kızlardan üstün tutulmasıyla alâkalı bu câhiliye düşüncesi günümüze kadar uzanmıştır.
Özellikle İslâm kültüründen uzak toplumlarda kız çocukları daha ziyâde horlanmaktadır.
İşte bu nedenle birçok ulemâ bu konuda eserler kaleme almış, özellikle bizden 500 sene kadar önce yaşamış olan İslâm ulemâsının ve evliyâsının büyüklerinden Ebu’l-Hasen el-Bekrî (Rahimehullâh) Müslümanları kız çocuklarına râzı etmek, onları yetiştirme zahmetine katlanmanın sevaplarını beyân etmek, onları himâye etmek ve haklarını muhâfaza etmek gibi üstün gâyelere mâtûfen bu konuda kırk hadîs-i şerîf ihtivâ eden bir risâle hazırlamıştır.
Biz de bu konunun önemine binâen “Kırk konuda kırk hadîs-i şerîf” ihtivâ eden hadîs-i şerîfler serisini bu risâle ile başlattık ve elinizdeki bu eserde sizlere hadîs-i şerîflerin metinlerini, tercemelerini, ulaşabildiğimiz kaynaklarını ve şerhlerini nakletmeye çalıştık.
Bâzı hadîs-i şerîflerin mânâları birbirine yakınsa da bu eserde bana düşen vazîfe sâdece terceme olduğu için kendi buluşuma göre farklı hadîs-i şerîfler zikretme imkânına sâhip olmadığımdan büyük velî Muhammed el-Bekrî Hazretleri’nin serdettiği hadîs-i şerîflerin nakliyle iktifâ etmeyi iltizâm ettim.
Kırk Hadîs Rivâyet Etmenin Fazîleti
Şu bilinsin ki; kırk hadîs ezberleyip ümmete nakletmenin fazîleti hakkında kırktan fazla hadîs-i şerîf vârid olmuştur ki biz bunların bir kısmını ilk çıkarttığımız kırk hadîs kitabının birinci bölümünde cemetmiştik.
Bu hususta en büyük müjdelerden biri de Abdullâh ibni Mes‘ûd (Radıyallâhu Te‘âlâ Anh)dan rivâyet edilen:
“Her kim ümmetim(e teblîğ) için Allâh-u Azze ve Celle’nin kendisi ile onlara fayda vereceği kırk hadîs ezberlerse ona:
‘Cennetin kapılarından dilediğinden gir.’ denilecektir.” (Ebû Nu‘aym, Hılyetü’l-evliyâ, 4/189; İbnü ‘Asâkir, el-Erbe‘ûne’l-büldâniyyât, sh:25; el-Hatîb, Şerefü ashâbi’l-hadîs, sh:11) hadîs-i şerîfidir.
Bu konuda sayısız müjdeler mevcuttur ki İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyet edilen:
“Bir tek hadîs dahî ezberleyip bu ümmete aktaran kimseye yetmiş bir nebî ve sıddîk ecri vardır.” (İbnü ‘Asâkir, el-Erbe‘ûne’l-büldâniyyât, sh:45; Sadruddîn el-Bekrî, Kitâbü’l-erba‘în, sh:51) hadîs-i şerîfinde ifâde edildiği üzere; bir hadîs-i şerîf hakkında dahî bu müjde varsa, ya kırk hadîsi siz düşünün!
Müellif Hakkında Kısa Bir Mâlûmat
Bu risâlenin sâhibi olan zâtın ismi Muhammed ibni Muhammed Celâliddîn ibni Abdirrahmân’dır.
Nisbesi; el-Bekrî es-Sıddîkî eş-Şâfi‘î el-Mısrî olup künyesi Ebu’l-Hasen’dir.
Kendisine ve âilesine el-Bekrî ve es-Sıddîkî denilmesi Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in halîfesi Ebû Bekr es-Sıddîk (Radıyallâhu Anh)ın soyundan gelmeleri hasebiyledir. (Cemâlüddîn Muhammed el-Hadramî, es-Senâü’l-bâhirbi tekmîli’n-nûri’s-sâfir, sh:374)
Ulemâ ve meşâyih hazarâtı kendisini “Kudve (önder)”, “Şeyhu’l-İslâm”, “Alemü’l-ulemâi’l-a‘lâm (şanlı âlimlerin sancaktarı)”, “el-Fakîhü’s-sûfiyyü’l-muhaddis” ve “Nâdiratü’z-zemân (zamânının ender şahsiyeti)” gibi mümtâz lakaplarla mülekkab kılmışlardır.
Müellif Hazretleri Allâme Bekrî (Rahimehullâh) 899 (1493-94) senesinde Mısır’da doğmuş ve o civarda ilim tahsîl etmiştir.
Kendisi birçok dînî ve ilmî metinleri ezberlemiş, aklî, arabî ve edebî ilimlerde tebahhur etmiştir (deryâ gibi ihtisas yapmıştır).
Şeyhulislâm Zekeriyyâ el-Ensârî (Rahimehullâh) gibi büyüklerden ders aldığı gibi, İbni Hacer el-Heytemî ve Remlî (Rahimehumellâh) gibi allâmeler de onun elinde yetişmiştir.
Elli üç sene gibi kısa bir ömre bunca ilmi ve hikmeti sığdıran bu yüce velî 952’de (1545-46) Mısır’da vefât etmiştir.
(eş-Şa‘rânî, et-Tabekātü’s-suğrâ, terceme rakamı:44, sh:75-77; İbnü’l-‘Imâd, Şezerâtü’z-zeheb, 8/292; el-Ğazzî, el-Kevâkibü’s-sâira, 2/165-196)
Bu eser fazla îzâha muhtâc olması hasebiyle hacim bakımından büyüdüğü için, inşâallâh bundan sonra çıkaracağımız kırk hadîs kitabı da aynı müellife âit olduğundan, o eserin bidâyetinde (başlangıcında) Müellif Hazretleri’ni daha ziyâde tanıtma fırsatı bulacağız.
Allâh-u Te‘âlâ bu ehâdîs-i nebeviyyeyi ezberlemeye, bunlarla amel etmeye ve bunları insanlara teblîğ etmeye hepimizi muvaffak etsin.
Netîcesinde de kırk hadîs ezberleyip teblîğ edenlere vaad edilen Şefâat-i Ahmediyye’yi cümlemize nasîb eylesin. Âmîn!
Yüce Rabbim başlamış olduğumuz bu seriyi hayırlı uzun ömürle ve sıhhat-ü âfiyet içerisinde muvaffakiyetle itmâm ederek nihâyetinde kırk ayrı eser neşredebilmeyi bizlere müyesser eylesin. Âmîn!
17 Ramazân 1440 / 22 Mayıs 2019