Zekeriya Beyaz’a Rahmet Okutan Marmara Üniv. İlâh. Fak. Dekanı Ali Köse'nin “Demokrasi Sesini Tekbîre Tercîhi”
Dekan Bey hâzır bulunduğu bir tv programında: “İnsanlar 15 Temmuz’da din için sokağa çıkmadılar, demokrasi için çıktılar, bu yüzden tekbîr sesi demokrasi sesini bastırmamalı” demiş. Tabî ki yalan söylemiş, zîrâ insanlar o gece vatan için, din için sokaklara çıktılar. Çünkü darbeyi Mossad ve CIA’in Fetö’ye yaptırdığını anladılar. Dinlerarası diyalog gibi bir şirk, memleketimizde yayılmasın diye canlarını seve seve fedâ ettiler.
Özellikle İsmâilağa ve Menzil’e müntesîb binlerce insanın o gece Vatan Caddesi’nde, Saraçhâne’de ve 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde bulunması ve bâzısının şehîd olması, çıkanların dînî bir şuurla çıktıklarını ortaya koymaktadır.
Bu memlekette yapılan bunca darbede Müslümanlar askere karşı çıkıp bir iç savaşa sebebiyet vermemişken sâdece bu dârbede ortaya çıkmaları da diğer darbeleri siyâsî görüp bu darbenin ise vatanın işgâli ve dînimizi tahrîf gâyesiyle yapıldığını fark ettikleri içindir.
Bu noktada özellikle beyân etmeliyiz ki; Ülkücü gençler tarafından kullanılan "Yâ Allâh! Bismillâh! Allâh-u Ekber..." zikirleri Dekan Bey’i çok rahatsız etmiş, oysa bu zikirler, Allâh’ımızın en büyük olduğunu ifâde eden mukaddes kelimelerdir.
Bu zikirlerin dînî bir sembol olması, ayrıca sokaklara çıkanların birçoğunun abdest alıp çıkması, yine böylece şehîd olmak için çıkmış olması, hedeflerinin din ve vatan olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Zâten demokrasi niyetiyle çıkanın şehîd olmayacağı hadîs-i şerîflerde sâbittir. Nitekim hadîs-i şerîf’te "Her kim Allâh’ın dâvâsı en yüce olsun diye savaşırsa, ancak o kişi Allah yolundadır" (el-Buhârî, es-Sahîh, rakam: 123, 1/36; rakam: 2810, 4/20; rakam: 3126, 4/86; rakam: 7458, 9/136) buyurulmuş olması bu hakîkati nâtıktır. Demokrasinin ise Allâh’ın dâvâsı ile bir alâkası yoktur.
Nitekim başka bir konuşmasında “Roma’nın, Mekke’den daha güvenli olduğunu” söyleyerek: “Bu güvenli Belde’ye yemîn ederim” (et-Tîn Sûresi 95/3) âyetini de inkâr etmiş olmaktadır.
Dolayısıyla insanların din için çıkmalarından ve tekbir getirmelerinden rahatsız olduğunu ifâde eden bir dekan, ilâhiyat gibi dînî bir kurumun başına asla yakışmamaktadır.
Allâh’ın tekbîri her şeyin üstündedir. Zâten tekbîr; Allâh’ın en büyük olduğunu ifâde etmektedir. Tekbir sesinin demokrasinin sesinden üstün olmaması gerektiğini söyleyen bir ilâhiyatçı, Allâh-u Ekber’in mânâsını inkâr etmiş olmaktadır.
Dolayısıyla bu gibi adamlar Müslüman halkımızın vergileriyle çalışan devlet kanallarında boy göstermemelidir ve bulundukları vazîfelerden el çektirilmelidir.
Zîrâ bunların, okuttukları talebelerin zihin yapılarına tekbîri ve Müslümanları hor görüp batı zihniyetini yüceltme anlamında bâtıl fikirler aşılama tehlikesi her dâim söz konusudur.
Dekanı bu durumda olan bir ilâhiyatın diğer hocalarına ve talebelerine Allah yardım etsin.