Kadir Gecesi Kılınacak Çok Fazîletli Namaz
Yirmi yedinci gece on iki rekât kılar, her rekâtta Fâtiha’dan sonra üç kere İnnâ Enzelnâ, on kere İhlâs sûrelerini okur, namazı bitirince:
«سُبْحَانَ اللّٰهِ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ وَلَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ أَكْبَرُ وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِيِّ الْعَظ۪يمِ، عَدَدَ مَا عَلِمَ اللّٰهُ وَزِنَةَ مَا عَلِمَ اللّٰهُ وَمِلْءَ مَا عَلِمَ اللّٰهُ »
“Allâh-u Te‘âlâ’nın bildikleri adedince, Allâh-u Te‘âlâ’nın bildikleri ağırlığınca ve Allâh-u Te‘âlâ’nın bildiği şeyler dolusunca (şu zikirleri yapıyorum ki); Allâh-u Te‘âlâ (bütün noksan sıfatlardan) münezzehtir, bütün hamdler Allâh-u Te‘âlâ’ya mahsustur, Allâh-u Te‘âlâ’dan başka hiçbir ilâh yoktur, Allâh-u Te‘âlâ her şeyden büyüktür, O pek yüce ve çok büyük olan Allâh-u Te‘âlâ’nın yardımı olmadan hiçbir (şeye) güç ve kuvvet yoktur.” der. (Muhammed ibnü Hatîriddîn, el-Cevâhiru’l-hams, sh:61)
Kim (bu namazı kılıp namazdan sonra da) böyle d(uâ ed)erse, ona müjde olsun, ona tekrar müjde(ler) olsun. Allâh-u Te‘âlâ ona hiçbir göz görmedik, hiçbir kulak işitmedik ve hiçbir beşerin kalbine (hayâli dahî) gelmedik nîmetler verecektir.
Allâh-u Te‘âlâ ona; Âlic’in (üst tarafı Yemâme yakınındaki ed-Dehnâ bölgesine ulaşan, aşağı kısmı ise Necd bölgesine -Suûdî Arabistan’ın başkenti Riyad’a- ulaşan ve Arap topraklarının çoğunu kuşatacak kadar geniş olup kumlarının çokluğuyla meşhur sıradağların) kum tâneleri ve yağmur damlaları adedince, gece ve gündüz(lerin) sayısınca ve ağaçların yaprakları kadar sevap verecektir.” (Ebû Sa‘îd ‘Abdurrahmân en-Neysâbûrî el-Hanefî, Tefsîru’l-Hanefî, Süleymâniye Ktp., Kılıç Ali Paşa, rakam:81, verak:87b-88a)
Selâm verdiğinde ise yetmiş kere:
«أَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ وَأَتُوبُ إِلَيْهِ.»
‘Allâh-u Te‘âlâ’dan af isterim ve Sana tevbe ediyorum.’ derse, Allâh-u Te‘âlâ kendisini ve anne babasını affetmedikçe yerinden kalkmaz.
Allâh-u Te‘âlâ cennete melekler gönderir de onlar onun için ağaçlar dikerler, köşkler yaparlar ve ırmaklar akıtırlar. Kendisi de bunların tümünü görmedikçe dünyâdan çıkmaz.” (Muhammed Hakkî en-Nâzillî, Hazînetü’l-esrâr, sh:39)