MENÜ

İ'tikâf Nasıl Yapılır? İ'tikâfı Bozan Şeyler, Bozmayan Şeyler, Kısımları, Şartları, Edepler, Güzellikleri
HABERLER
19 Nisan 2022 01:18
0 yorum
İ'tikâf Nasıl Yapılır? İ'tikâfı Bozan Şeyler, Bozmayan Şeyler, Kısımları, Şartları, Edepler, Güzellikleri

İ’TİKÂFIN FAZİLETİNİ BEYAN EDEN HADÎS-İ ŞERÎFLER VE BÜYÜKLERİN SÖZLERİ

عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمَا اَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ تَعَالٰى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِى الْمُعْتَكِفِ: "هُوَ يَعْكِفُ الذُّنُوبَ وَيُجْرَى لَهُ مِنَ الْحَسَنَاتِ كَعَامِلِ الْحَسَنَاتِ كُلِّهاَ"

İbn-i Abbas (Radıyallâhu Anhuma)dan rivayet edildiğine göre, i’tikâf eden hakkında, Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

"İ’tikâf, günahları hapseder (sahibini bütün serlerden ve günahlardan korur) ve bütün iyilikleri işleyen gibi ona (i’tikâfa girene) sevaplar yazılır." (İbn-i Mâce, Sıyam:67)

İmam-ı Sindî (Rahimehullâh) şöyle buyurmuştur:

Hadîs-i şerîfin evvelinde geçen zamir, i’tikâf yapana gidebilir, bu taktirde cümlenin manası: "i’tikâf yapan kişi, günahlara mani olur, onları nefsinden defeder." demektir.

Bu zamir, i’tikâfa da raci olabilir, bu taktirde cümlenin manası: "i’tikâf günahlara mani olur, i’tikâf süresince günah işlenmez." demektir.

Hadîs-i şerîften maksat, yalnız i’tikâf süresince değil de, bu süreden sonra da günah işlemeye mani olması ise, bu da muhtemeldir, çünkü makbul bir i’tikâf sayesinde, Allâh-u Te’âlâ'nın, i’tikâf sahibini günahlardan koruması mümkündür.

Hadîs-i şerîfin ikinci cümlesine göre, i’tikâf edip bu esnada günah işlemekten kendisini tutan bir mümin, tüm iyilikleri işlemiş gibi sevap kazanır.

Bu cümleden gaye, i’tikâfa teşviktir.

عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللّٰهُ تَعَالَى عَنْهُمَا اَنَّهُ كَانَ مُعْتَكِفًا فِى مَسْجِدِ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ تَعَالَى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَاَتَاهُ رَجُلٌ فِى حَاجَةٍ فَقَامَ مَعَهُ وَقَالَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ تَعَالَى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: "مَنْ مَشَى فِى حَاجَةِ اَخِيهِ كَانَ خَيْرًا مِنِ اعْتِكَافِهِ عَشْرَ سِنِينَ وَمَنِ اعْتَكَفَ يَوْمًا ابْتِغَاءَ وَجْهِ اللّٰهِ جَعَلَ اللّٰهُ بَيْنَهُ وَبَيْنَ النَّارِ ثَلاَثَ خَنَادِقَ اَبْعَدَ مِمَّا بَيْنَ الْخَافِقَيْنِ."

Bir kere, İbn-i Abbas (Radıyallâhu Anhuma) Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in mescidinde i’tikâftaydı.

Bir adam kendisine gelerek ihtiyacını arzetti. O da, onun işini görmek için kalkıp onunla beraber giderken Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in kabri şerifini göstererek:

"Şu kabri şerifin sahibi (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle buyurduğunu işittim." dedi:

"Her kim bir kar­deşinin ihtiyacı için yürürse, o, kendisi için on sene itikaf etmesinden hayır­lıdır.

Her kim Allâh rızası için bir gün i’tikâf ederse Allâh-u Te’âlâ, onunla cehennem arasına üç hendek koyar ki, her bir hendek doğu ile batı arasından daha uzaktır." (Heysemî, Mecma’u’z-Zevâid: 8/195,Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr:1/485)

عَنْ عَلِيِّ بْنِ حُسَيْنٍ رَضِيَ اللّٰهُ تَعَالَىعَنْهُمَا عَنْ اَبِيهِ  قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ تَعَالَى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: "مَنِ اعْتَكَفَ عَشْرًا فِى رَمَضَانَ كَانَ كَحَجَّتَيْنِ وَعُمْرَتَيْنِ."

Hazreti Ali'nin oğlu Hazreti Hüseyin (Radıyallâhu Anhuma)dan riva­yet edildiğine göre: Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Her kim Ramazan’da on gün i’tikâf yaparsa, iki hac ve iki ömre yapmış gibi olur." (Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr: 1/486)

عَنْ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ عَنْ اَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: "نَظَرُ الرَّجُلِ اِلَى اَخِيهِ عَلَى شَوْقٍ خَيْرٌ مِنِ اعْتِكَافِ سَنَةٍ فِى مَسْجِدِى هَذَا."

Amr İbn-i Şuayb'ın, babasından, onun da dedesinden (Radıyallâhu Anhum)dan rivayet ettiği­ne göre Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem):

"Bir adamın, (mümin) kardeşine şevk (sevgi) ile bakması, benim şu mescidimde bir sene i’tikâf etmesinden hayırlı­dır." Buyur-muştur. (Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr: 1/488)

İmam-ı Beyhakî’nin, Hasen (Radıyallâhu Anhuma)dan rivayetine göre:

"İ’tikâf edene her gün bir hac sevabı vardır." (Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr: 1/486)

 

İTİKÂFIN TARİFİ

İ’tikâf, luğatta: Beklemek, birşeye devam etmek manasındadır.

Şer'an i’tikâf:

Mümeyyiz de olsa bir erkeğin bir cemaat mescidinde (i’tikâf niyetiyle) durmasıdır. Veya kadının, evinin mescidinde (evinde namaz kıldığı yerde i’tikâf niyetiyle) durmasıdır.

Cemaat mescidi:

İçinde beş vakit namaz kılınsın kılınmasın imamı ve müezzini olan mesciddir. (Dürrü'l Muhtâr – Reddü'l-Muhtâr ile beraber cilt:2 shf.440)

 

İTİKÂFIN MEŞRU OLUŞUNAN DELİLLERİ

Kitap'dan delili:

وَلاَ تُبَاشِرُو هُنَّ وَاَنْتُمْ عَاكِفُونَ فىِ الْمَسَاجِدِ

"Sizler mescidlerde i’tikâfta iken hanım-larınıza yaklaşmayınız." (Bakara Suresi,187)

Sünnetten delili:

İbn-i Ömer ile Enes ve Âişe (Radıyallâhu Anhum)un şu rivayetleridir:

"Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Medine'ye geldikten sonra vefatına kadar Ramazan'ın son on gününde i’tikâfa girerdi." (Buhârî, i’tikâf:1, 2/255)

Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh) şöyle demiştir:    

“Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem), her Ramazan’da on gün i’tikâfta bulunurdu. Vefat edeceği sene yirmi gün i’tikâfa girdi.” (Buhârî, i’tikâf:17)

"Zührî" (Rahimehullâh) şöyle demiştir:

“İnsanların i’tikâfı nasıl terkettiklerine şaşıyorum. Halbuki Rasûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) bazı şeyleri bazen yapar bazen terkederdi. Fakat vefat edinceye kadar i’tikâfı terketmemiştir.” (İbn-i Nüceym el-Bahru’r-râik: cilt:2 shf.322)

İcmâ’a gelince: Âlimler i’tikâfın meşru olduğu hususunda icma' etmişlerdir.

 

İTİKÂF ÜÇ KISIMDIR

1) Vâcip: Bu, adanan i’tikâftır. Mesela "Allâh için bir gün veya daha fazla i’tikâfa girmek üzerime borç olsun" demek gibi.

2) Sünnet-i Müekkede, yani kifayedir. Zira sahabeden i’tikâfa girmeyenlere bir inkâr da bulunulmamıştır.

Bu tür i’tikâf, Ramazan’ın son on gününde girilen i’tikâftır.

3) Müstehap: Bu tür i’tikâf , Ramazan’ın son on günü dışında, herhangi bir vakitte girilen ve adanmış olmayan i’tikâftır.

 

Bir i’tikâfın en az müddeti,

İmâm-ı Azam'a göre bir gün,

Ebû Yusuf'a göre bir günün çoğu,

İmam-ı Muhammed'e göre velev mescid içerisinde yürürken olsun bir andır.

 

İTİKÂFIN ŞARTLARI

1) Niyet etmek.

Bir kimse niyet etmeksizin i’tikâf etse sahih olmaz.

2) Cemaat mescidi.

İ’tikâf, ezan ve ikameti olan her mescitte sahihtir. Sahih olan görüş budur. "Hulasa" isimli eserde de böyledir.

En faziletli i’tikâf, mescid-i Haram'da olan i’tikâftır.

Sonra Mescid-i Nebi'de, sonra Mescid-i Aksa'da, sonra camide, sonra cemaatı çok olan mescitte girilen i’tikâftır.

Kadın, evinin mescidinde i’tikâf eder. Erkekler için cemaat mescidinin hükmü ne ise, kadınlar için evinin mescidi (evde sürekli namaz kıldığı yerin) hükmü odur.

Kadın, evinde i’tikâfa girdiği odadan ancak beşeri ihtiyaçları için çıkabilir.Kadın, cemaat mescidinde i’tikâfa girecek olursa caizdir. Ancak mekruhtur. Şayet kadının evinde mescid edindiği bir yer yok ise, böyle bir yer edinir ve orada i’tikâfa girer.

3) Oruç.

Oruç, vâcip olan i’tikâfın şartıdır. Zira Âişe (Radıyallâhu Anhâ):,

"وَلاَ اعْتِكَافَ اِلاَّ بِصَوْمٍ"

“Oruçsuz, i’tikâf olmaz” buyurmuştur. (Ebu Dâvûd, No:2473, 2/334)

Nâfile i’tikâfta ise oruç şart değildir. Bir kimse bir ay oruçsuz olarak i’tikâfa girmeyi üzerine borç kılsa, (adasa) bu kimsenin bir ay oruç tutarak i’tikâfa girmesi gerekir. Çünkü vâcip i’tikâf oruçsuz olmaz.

Vâcip i’tikâfta orucun zatının bulunması şarttır. i’tikâf cihetiyle oruç şart değildir. Bu itibarla bir kimse Ramazan ayında i’tikâfa girmeyi adasa, Ramazan orucu i’tikâf orucunun yerine yeterli olur.

Böylece adakta bulunan kimse Ramazan ayında oruç tutup i’tikâf etmezse, başka bir zaman oruç tutarak peşpeşe bir ay i’tikâfa girmesi gerekir.

"Bir ay i’tikâfa girmek Allâh için üzerime borç olsun" diyen kimse, Ramazan ayında i’tikâfa girecek olursa, adağını yerine getirmiş olmaz. Çünkü bu i’tikâf için bir ay oruç tutmayı da kendine gerekli kılmıştır.

Bir adam nâfile oruca niyetle sabaha girse, sonra "Allâh için bugün i’tikâf etmek, üzerime borç olsun" dese, Ebû Hanife'nin kıyasına göre bu kimse için o gün i’tikâf yoktur. Çünkü vâcip i’tikâf ancak vâcip oruçla sahih olur.

Halbuki bugünün orucu gündüzün evvelinde nâfile olarak akdedildi, bundan sonra onu vâcip kılmak mümkün değildir.

4) İslâm.

Çünkü kâfir ibadet ehli değildir.

5) Akıllı Olmak.

Çünkü deli niyet ehli değildir.

6) Cünüplük, hayız ve nifas'dan temiz olmak.

Çünkü cünüp olan kişi, hayızlı veya nifaslı olan kadın mescide girmekten menedilmişlerdir.

Buluğa ermiş olmak şart değildir. Erkek olmak, hür olmak da şart değildir. Kadın eğer evli ise kocasının izniyle i’tikâfa girer.

Kocası izin verir, kadın da bu izne binaen i’tikâfa girerse, kocası onu i’tikâftan menedemez. Şayet menederse, menetmesi geçerli olmaz.

 

İTİKÂFIN EDEPLERİ

1) İ’tikâfa giren kimse, bu esnada ancak hayır konuşur. Aslında müslüman her zaman hayrı konuşur. Müslümanın şer ile işi olmaz.

O halde burada hayrı konuşmaktan maksat, buna azami gayret göstermesidir.

2) Ramazan’ın son on gününde i’tikâfa mülazemet (devam) etmeli ve mescidlerin en faziletlisi olan Mescid-i Haram'ı tercih etmelidir.

3) Kur'ân okumaya, hadîs-i şerîfe, ilme ve ilim tedrisine, Enbiya-i İzam'ın ve Nebi (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in siyerini okumaya ve salihlerin haberlerini araştırmaya devam eder.

4) İ’tikâfa girenin, günah olmayan şeyleri konuşmasında bir beis yoktur.

5) İ’tikâfa giren, temiz elbiseler giyinmeli, koku sürünmelidir. Başını da yağlayabilir.

6) İ’tikâfı adayarak kendine vâcip kılan kimse bunu yalnız kalbiyle niyet ederek yapmamalı, diliyle de söylemelidir.

 

İTİKÂFIN GÜZELLİKLERİ

İ’tikâfta, i’tikâfa girenin kendini bütünüyle Allâh-u Te’âlâ'ya ibadet etmeye ayırması söz konusudur.

Böylece kul, dünya işlerinden kendini koparıp, Allâh-u Te’âlâ'ya ibadet etmeye verir.

İslâm büyüklerinden "Atâ" (Rahimehullâh) demiştir ki:

“İ’tikâfa girenin hali çok önemli bir ihtiyacı için, bir büyüğün kapısında oturup da: "İhtiyacım görülmeden bu kapının önünden gitmem" diyen kimsenin haline benzer.

İ’tikâfa giren kimse ise en büyüğün kapısında oturmuş, ondan yardım talebinde bulunmaktadır. Bu, amellerin en şereflisidir.”

İ’tikâfa giren kişi, bütün vakitlerini namaza tahsis etmiş olur. Namaz vakitlerinde bunun böyle olduğu aşikardır. Diğer vakitlerde ise mescidin içerisinde namazı beklediği için, hükmen namaz kılıyormuş gibidir.

İ’tikâfa giren kişi, kendini dünya kirlerinden arındırır. Maneviyat denizine dalar. Kalbi nurlanır. Sîmâsında kulluk nişaneleri parlar.

 

İTİKÂFI BOZAN, BOZMAYAN ŞEYLER

1) Mescidden çıkmak i’tikâfı bozar.

İ’tikâfa giren kişi, gece olsun gündüz olsun i’tikâfa girdiği yerden çıkmaz. Ancak bir özür sebebiyle çıkar. Özürsüz bir an bile çıksa Ebû Hanife'ye göre i’tikâfı bozulur.

Çıkmanın kasten veya unutarak olması, i’tikâfı bozması hususunda eşittir. Kâdîhân'ın "Fetâvâ"sında da böyledir.

Kadın i’tikâfa girdiği hânesinin odasından hâneye çıkamaz. Kadın mescidde i’tikâfa girmiş olur da kocası onu boşarsa, evine dönüp i’tikâfına orada devam etmesi gerekir.

Büyük abdest, küçük abdest ve Cuma namazı için çıkmak da özürdür. İ’tikâfa giren kimse küçük ve büyük abdest için mescidden çıkar. Ancak bu ihtiyaçlarını görür görmez mescide dönmesi gerekir.

Mescidin yıkılmak üzere bulunması gibi zarûrî bir özürden dolayı mescidden çıkması, zarar vermez.

Mescidin yıkılmak üzere olması veya tehdit gibi bir özür sebebiyle mescidden çıkan kimse, derhal başka bir mescide girerse, i’tikâfı fasit olmaz.

Küçük veya büyük abdest için dışarı çıkan i’tikâfdaki bir kimseyi, alacaklısı, bir an içeri girmekten alıkoysa, İmam-ı A'zam'a göre i’tikâfı bozulur.

Diğer iki imamımıza göre bozulmaz. İmam-ı Serahsî iki imamımızın görüşünün, müslümanlar için daha kolaylık sağlayan görüş olduğunu söylemiştir.

İ’tikâfa giren kişi, hasta ziyareti veya cenaze namazı için mescidden çıkacak olursa, i’tikâfı bozulur. Hastalıktan dolayı bir an dışarı çıkmak da i’tikâfı bozar.

Ancak i’tikâfı adarken hasta ziyaretine, cenaze namazına gitmeyi, ilim meclisinde hazır olmayı şart koşarsa, bunlar için çıkması i’tikâfına zarar vermez.

İ’tikâfa giren kişiye birkaç gün baygınlık ârız olursa veya delirirse i’tikâfı bozulur. Kendine gelince yeniden i’tikâfa başlar. Hatta bu hali birkaç sene devam eder de sonra kendine gelirse, yine i’tikâfı kaza etmesi gerekir.

Buraya kadar bahsettiğimiz meseleler, vâcip olan i’tikâfla ilgilidir. Nâfile olan i’tikâflarda ise, bir özürden dolayı veya özürsüz olarak dışarı çıkmakla veya hasta ziyaret etmekle yahut cenazeye şehadetle i’tikâf bozulmaz.

İ’tikâfta olan kişinin, cinsel ilişkide bulunması veya cinsel ilişkiye davet eden, öpme, okşama gibi her hangi bir fiilde bulunması, gündüz de gece de haramdır.

Cinsel ilişkinin kasten veya unutarak olması, meni boşalsın veya boşalmasın i’tikâfı bozar. Cinsel ilişki dışında öpme ve okşama gibi durumlarda meni boşalırsa i’tikâfı bozar. Boşalmazsa bozmaz.

İ’tikâfta olanın ihtilâm olması veya düşünerek meni gelmesi i’tikâfı bozmaz.

İ’tikâfta olan kişi, ihtilâm olursa bakılır; mümkünse mescidi pisletmemek şartıyla mescidde yıkanmasında bir beis yoktur. Yoksa, mescidden çıkar, yıkanır ve mescide geri döner.

İ’tikâfda olan, mescid içerisinde muhtaç olduğu şeyleri önceden hazır etmemişse, satın alması caizdir. Mescidde bir takım eşyanın hazır bulundurulup satılması veya satın alınması mekruhtur.

Çünkü bu görüntü sokak emaresidir. İ’tikâfta olmayan kimsenin mescid içerisinde bir şey satması veya satın alması mekruhtur.

İ’tikâfta olanın yemesi, içmesi ve uyuması mescid içerisinde olur. Bunlardan dolayı dışarı çıkarsa i’tikâfı batıl olur. Çünkü mescidde caiz olan bir şey için, dışarı çıkmakta bir zaruret yoktur.

İ’tikâfta olanın, susmayı bir ibadet itikat ederek susması mekruhtur. Bu itikatta olmaksızın susarsa mekruh olmaz.

Hayırdan başka şeyleri konuşmak mekruhtur.

İ’tikâfta olan kimse, minareye çıkarak ezan okuyabilir. Minarenin kapısı mescidin dışında olsa da böyledir.

(Fetâvâ-i Hindiyye, cilt 1 shf. 311-313/Reddü’l-muhtâr alâ’d-Dürri’l-muhtâr, cilt 2, shf. 440, 449/ el-Bahru’r-râik, cilt 2, shf.322-323. Mecma’u'l-Enhur (Damat) cilt 1, shf. 256, Tahtâvî, shf. 578-584)

YORUM YAZ
PAYLAŞ
KULLANICI YORUMLARI
  • İlk Yorum Yapan Siz Olun!
YORUM YAZ